Soğan Halkası Denemesi

Şu içi ezilmiş bi şeylerle dolu olan soğan halkalarını ağzıma bile sürmem, hiç sevemedim. Ama kardeşim beni NumNum soğan halkasıyla tanıştırınca ona bayıldım. Keşke tanışmayaydım :D

Bugün canım çekti. Dışarı çıkalım diye düşündüm, Bilgehan nane molla, Metehan evden çıkmak istemiyor. Sipariş vereyim derken dur ben yapamaz mıyım ki tarifini bulayıma dönüştü iş.

Bir bardak un, bir çay bardağı nişasta, iki yemek kaşığı mısır unu, tuz ve karabiber bir şişe soda ile karıştırılıyormuş. Gerçi benimki pek koyu oldu , sanırım bardak ölçüsü 200ml olanlardan kullanılmalıydı. Üzerine su kattım biraz sonradan.


Doğrayıp katmanlarına ayırdığımız soğanları önce hamura sonra galete ununa bulayıp kızartıyoruz.


Tam kalori bombası :D Bir soğan en sağlıksız nasıl yenir :)

Gözlerini Kapa On Yıl Sonrası

Arada bloğumdaki eski yazılarıma bakmak hoşuma gidiyor. Zaten o yüzden yazıyorum ben bu bloğu ya :)

Dün gece geçmiş mart aylarına bakayım dedim. 2006 yılının martını açtım. Ve bir mimle karşılaştım.


Sadece iki yıllık bir sapma olmuş. O zamanlar liseyi hâlâ üç yıl sanıyordum,  bizimkiler ise beş yıl okuyorlar.

Bir de hayatımıza Aliexpress girmemiş o yüzden Can oradan alacak şey bakıyordur dememişim.

Bu yazıyı 2016 da görsem dün geceki kadar etkilemezdi herhalde. Saat on buçukta ancak dershaneden dönmüş, sınavda başarılı olması için üç ay dişini sıkıp çalışmasını söylediğim bir Metos'la sohbetin üzerine daha manalı geldi  :)

Hemen ona da okudum .

Geçen gün film sonu tahminimde kesin kitabını okumuşsun diyordu, yine öyle yaptı. "Anne kesin kitabını okumuşsun! "

Şimdi karmaşık düşünceler içindeyim.

On iki yılın su gibi akıp gitmesine mi şaşırayım.

Tahminlerim tutacak kadar sürprizsiz bir hayat yaşadığıma mı şaşırayım.

Hımmm, neyse ben sürprizsiz hayat yaşadığıma şükredeyim en iyisi.

Ve bir daha geleceği hayal ederken hep olumlu hayal edeyim. Bilgiç bizi çıldırtmasaydı daha iyi olurdu bence :D Ben de kilo almiim yaaa almiim : )


Hepinize günaydın. Unutmayın bugün Yaşasın Cuma, cıvıl cıvıl bir haftasonuna açılsın sabahınız :) Çiçeğe tıklayıp şarkınızı almayı unutmayınız :)

Tesssstembel Bir Gündü

Sabah yağmur yağıyor diyerek yürüyüşe gitmedim. Öğlen annemde yemek yedik. Dönüşte bir iki damla fotoğrafı çektim. Aslında Kadıköy'e gidecektik ama Can Bey mızıkçılık yaptı.



Aaaa, bak tesssstembelin bir s ini atıyorum hemen , akşam üzeri baktım hiçbir şey yapasım yok vitrin içindekileri döküp tozunu aldım. İyi oldu artık içinden aldığım şeyleri kolayca eski yerine koyabilmekteydim zira :)


Dört kitaplık seri olduğunu düşündüğüm ama o dört kitabın on kitaplık serinin ilk iki kitabı olduğunu fark ettiğim kitaplarım bitti. Neyse ki konu biraz toparlanmıştı da çat diye çatlamadım.


Dünya Saati'nde okumaya başladığımız Simyacı'yı elimden bırakamayıp yine okudum. Sonra okuma şenliği için filmi çevrilmiş kitap ararken ne göreyim, e onun da filmi çevrilmiş. Hehehe, farkına varmadan o maddeyi de tamamlamışım. Bu arada filmini aradım, kazık kadar bir adamın oynadığı versiyonunu gördüm. Bir de Ewan Mcgregor'un oynadığı var ama henüz çıkmamış sanırım. (Hoş o da kazık kadar adam ya, bence daha genç birisi olmalıydı)


Akşam üzeri kendime izleyecek film aradım. Bir kaç tanesine başladım ama izleyemedim. En sonunda daha önce bir kaç defa izlediğim Kör Nokta'yı açtım. Ağlaya güle yine seyrettim , iyi geldi. Bazen ruh halim bildiğim filmleri kaldırabiliyor sadece.



Karahindiba Şarabı'na başladım.  Ray Bradbury kendi çocukluğundan esinlenerek yazmış, kesinlikle yavaş ve sindirerek okunacak cümleler var. Yaz tatilinde bir çocuk olmak istedim.


Kumrular balkondaki bitkilerimi neden yiyorlar anlamadım. Hayır her yer taş yığını olsa diyeceğim ki yazı başka yeşillik yok, bizim burası hep dutluk - tamam İstanbul'dayız ne kadar olabilirse o kadar dutluk;)- neden saksılarıma düşüyorlar bilmem.


Rejime başlamam gerek. Dün markette gezerken şu su şişesini gördüm. Plastik şişe ama başucumda durursa akşamları çay yerine su içerim belki dedim. Yemekleri kısamıyorum henüz akşamları dayanayım bari.


Su damlacıkları çekmeye çalışırken telefon yakından net çekmiyor diye üzüldüm. Sonra baktım makro çekim uygulaması varmış. Onu indirdim. Küçük bir deneme yaptım, biraz yapay olmakla birlikte hiç fena değil sanki.


Aaa bu arada uygulama dedim de , arkadaşım Any'nin oğluşu liseler arası şarkı yarışmasına katılmış. Metos'la kankalar , kendi oğluşum gibidir. Fizzy uygulaması olan varsa Habire Yahşi Anadolu Lisesi'ne oy verebilir mi ? Pek makbule geçer.


İşte böyle millet. Şimdi gidip şu mutfağıma bakayım. Tessstembel dediysek mutfak aradan çıkamıyor tabi, napalım :)


Reklâmlar

Sevgili Belle yeni bir mim ortaya atmış nostaljik şeyleri çok sevdiğimi bildiğinden beni de mimlemiş :)

Ben küçücükken televizyonda reklâm kuşağı vardı. Şimdiki gibi film aralarına tıkıştırılmazdı. İşte o kuşak başladığında televizyonun karşısına geçip "Reggamlar Reggamlar" dermişim :)

Şimdilerde pek televizyon seyretmediğimden reklâmlara uzak kalsam da güzel olanlarına bayılırım. Bir de totolarından uydurmak için bayağı uğraştıkları var,  ne yazık ki çoğunlukta olan onlar :)

Öncelikle şurada on beş dakikalık nostaljik yayın var, zamanda yolculuk yapmak isteyenleri oraya alabilirim :)

Bizim zamanımızda iki bisküvi markası vardı. Bisküviler de bakkallardaki açık kutularda satılırdı daha çok. Sadece büyük karışık bisküvi kutuları olurdu. Onun dışında kesekâğıdına koydurup alırdık :)

Bu iki markanın şarkılarını hatırlamayan yoktur diye düşünüyorum:)






Sonra yine ben küçükken oralet ve lezzo çıkmıştı. Şimdi yüzüne bakmam ama o zamanlar öyle değişik öyle güzel birşeydi ki, düşünmesi bile içimi sıcak yapar. İşte bu oraletin film gibi reklamı vardı :)




Son olarak da eski çoraplarımızı attırmak ya da pas pas yaptırmak için gelen Jil çorap reklâmını koyuyorum. Çorabın ömrü bir sene sürdü mü bilmiyorum ama reklâmını hiç unutmadım.



Michael J Fox'lu Pepsi reklâmları, Garson Ece getir şarkılı Ece Makarna reklamı, uuh uuh muck muck 'lu jean reklamı, sonra renk renk yün reklâmları, minti minti li sakız reklâmı, tabanları şişen kapıcının İzocam reklâmı, düşündükçe bir çok reklâm geliyor aklıma :) Ama onlar da başkalarına kalsın :)

Şebo (Oytun'la Hayat), Kadriye (Biz Kimiz Kadınız ) ve Şule'yi (Şule Uzundere Blog) ebeliyorum, bakalım onlar hangi reklâmları hatırlayacaklar :)

Çalışkan Çarşamba

Ansiklopedinin sayfalarında gezerken hoşuma giden bir resim görünce onu yazmaya karar verdim .


USTURLAB

Astrolab olarak da biliniyormuş. Eski astronomlarca gök cisimlerinin konumlarını ölçmek için kullanılıyormuş.

MÖ 3. yy da Yunanlılarca geliştirildiği düşünülen usturlab dünyanın ilk bilimsel aygıtı olarak kabul edilmekteymiş.

Orta çağın sonlarına doğru denizcilerin kullandığı bir alet halini almış. Yer belirlemede işe yarıyormuş. Zamanı belirlemeye de yaramış.


Eveet, çarşamba bitmeden bu haftaki bilgimizi de aldık. Bakalım haftaya ne çıkacak bahtımıza :)

Blog Yazarlarını Tanıma Mimi

Sevgili Kadriye benim mimlemiş.   Sanırım hakkımda bilinmeyen zerre bir şey kalmadı ama mim yapmak eğlenceli  :)

1.Nerelisin ?

Fındığıyla ünlü bir şehrimizde doğmuşum. 

2.Burcun Nedir?

Pek dengeli bir burcum vardır.

3.Bloglarda en çok ilgini çeken nedir?

Seni izlemeye aldım bana da beklerim cınım demeyen herkese bakıyorum sanırım. 

4.En sevdiğin mevsim ?

En çok dört mevsim yaşamayı seviyorum.

5.Yabancı dil biliyormusun?

Eh işte, anlama kısmı fena değil konuşma sallantıda bir İngilizcem var. 

6.Boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun?

Boş bırakmamaya çalışarak :)

7.En son hangi kitabı okudun?

Dört cilt diye aldığım ama on kitaplık serinin daha ikinci kitabı olduğunu yeni fark ederek çileden çıktığım Doğruluk Kılıcı Serisi'ni okumaktayım.

8.Hayatında pişman olduğun bir şeyi anlatırmısın?


"Yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim sitemim yaşayamadıklarıma"  sözünü severim. 

9.Tuttuğun takım var mı?


Fenerbahçeliyim ama yükselenim Çarşı :)

10.Çantandan eksik etmediğin şeylerden bazılarını yazar mısın ?


Kolonya, yarabantı, defter kalem, ağrıkesici , pastil. İlkyardım çantası mübarek :)

11.En sevdiğin içecek nedir?
 
Artık bunu da ben söylemiim, bilmeyen var mı ?
12. Ve son olarak bloğundan hiç para kazandın mı?

Yok, öyle bir çabam da olmadı . Zaten kendi halinde pek tıklanmayan bi bilog benimkisi , hatıra defterim benim.

Seni Sen Yapan Sevdiğin Şeyler

Sevgili Ezgi'nin başlattığı bu mimde Şebnemciğim  beni ebelemiş.

Yıllar önce sevdiğim şeyleri sıraladığım şöyle bir yazım vardı. Bakınız. Fotoğraflı falan yapmışım :) (Upss yine öyle yaptım sanırım :)

Şimdi on üç senede hâlâ bahsetmediğim ya da az bahsettiğim bir şeyler var mı diye düşüneyim biraz.

* Kışın camı açıp buz gibi havayı içime çekmeyi seviyorum.

* Ya da battaniyeye sarılarak balkona çıkıp çayımı içmeyi seviyorum.


* Gördüğüm çiçekleri kokladıktan sonra öpmeyi seviyorum.


* Ağaçların gövdelerine dokunmayı seviyorum.



* Tatil plânı yapmayı seviyorum.


*Tren yolculuklarını seviyorum , Sibirya Ekspresinden İnterrail'e hepsine binmek istiyorum.


* Evde tek başıma kaldığım sessiz zamanları seviyorum.

* Maske şnorkelle yüzerken on yüz bin baloncuk yapıp onları izlemeyi seviyorum.


* Bir kitapta güzel bir cümle bulduğumda onu tekrar okumayı seviyorum .


* Kitap okurken arada durup, kapağında elimi dolaştırıp kitabı izlemeyi seviyorum.


* Gazlı içeceklerin burnumu gıdıklamasını seviyorum.

* Dışarıda toplu taşımayla dolaşıp insanları izlemeyi seviyorum. Ama dinlemeyi sevmediğimden kulağımda müziğim olumalı :)

* Yap boz yaparken son elli parçayı koymayı seviyorum.


* Fotoğraf albümlerine bakmayı seviyorum.


* Ailece dışarı çıktığımızda cep telefonlarımıza falan gömülmeden sohbet etmemizi seviyorum.

* Film festivallerinde gidecek film seçmeyi seviyorum.


* Kızarmış biber kokusunu seviyorum.

* Sarımsaklı domates sosunu seviyorum.

* Yağda yumurta yapıp sarısına ekmek bandırmayı seviyorum.


* Kot pantolon giymeyi seviyorum.

* Ve spor ayakkabıları seviyorum .

* Aldığım şeylerin kaliteli olmasını seviyorum ama sırf marka diye fahiş fiyatlar asla ödemem.

* Elli yaşıma yaklaşıyor olduğum halde kendimi hâlâ otuzlarda hissetmemi seviyorum :)


Küçük Bir Mim

Sevgili Şule beni mimleyeli bir ayı geçmiş, o kadar olduğunu da fark etmemiştim, hayat çabuk geçiyor arkadaşlar. Bir bakmışsınız dört mim birikmişmiş siz yapamadan . Neyse, İlkinden başlayayım ben :)

Bakalım sorularaaa.


1-Dünyayı değiştirecek sizce 3 küçük adım nedir?

*Eğitim şart canlarım, at gözlüklü,  karşındakini susa pusa çeviren bin türlü zamazingo ile çocukları çökertmeye yönelik değil insanları yüceltmeye yönelik, düşündüren ve aydınlatan bir eğitim. 

*Sevgi dolu aileler. Dolayısıyla huzurlu ve mutlu çocuklar. Ki bu da bizi yine ilk maddeye getiriyor. Eğitim şart.

*İlk iki madde gerçekleşmeyecekse insan ırkı silinsin anacım dünyadan, oh , bir rahatlar dünya, her şey nasıl yoluna girer bak.

2-Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı olduğu şey nedir?

Dünyanın deli gibi tüketen değil düşünen , çalışan ve üreten insanlara ihtiyacı var bence.

3-Okuduğunuz son kitap?

Doğruluk Kılıcı Serisi/ Terry Goodking:  Sürükleyici ve harika bir seri. 


4-İzlediğiniz son film?

Dün ütü yaparken izlediğim Yetişkin Becerileri filmi. Annesinin bahçesindeki küçük ardiye kulübesinde yaşayan kadının hikâyesi . Ahım şahım bir şey değil ama duygusal ve güzeldi.



5-Sizin değişmenizi sağlayan bir hatanız?

Hata değil de dört sene önce yolda yürürken bacağımdaki lif atıp iki ay doğru dürüst yürüyemeyince hayatı ertelemeyip gezmek istediğim yerlere gitmek için planlar yapmam gerektiğini anladım.  Yapılması gereken işler listesinde bile bulunmayan kendime zevk verecek şeyler için oturup planlar yapıp başkalarının bıdı bıdılarını ( Ehehe Can oluyor bu başkaları :) dinlemiyorum  artık.

6-Sözcükleriniz eylemlerinizle eşit midir?

Özellikle çocuklarım doğduktan sonra bu konuya çok dikkat ediyorum :) 

7-Gurur duyduğunuz bir başarınız?

Bilgehan'ı büyütmek.  Daha başamadım tam ama, hâlâ hayatta,  bu da bir şeydir :D

8-Hayattaki öncelikleriniz nelerdir?

Çocuklarım ve sevdiklerim. Ama bu arada kendimi de unutmamak konusunda ilerleme kaydetmeye çalışıyorum :)

9-Kendinizin beğendiğiniz 5 özelliğiniz nelerdir?

*Düğümleri sakince çözebilirim.
*Cetvelsiz düz çizgi çizebilirim. Hehehe okuldaki teknik resim dersi dışında bir işime yaramadı pek ama :)
* Küçük güzel ayrıntıları görebilirim.
* Aynı anda iki üç işi idare edebilirim.
* Çok çabuk kavrarım . Gerçi çok da çabuk unuturum ama olsun nasılsa sonra yine çok çabuk kavrarım :D

10-Geçen haftanın en güzel olayı nedir?

Yaşıyor olmam :)

Kitap Salı

Bu hafta geçen haftaya göre daha sakin geçti. Daha az okumadım ama kitaplarım kalındı :)


İlk kitabım arka planda ülkemizin yakın tarihinden manzaralar da olan Hayal Ali'nin hayat hikâyesi. Akıcı bir romandı.

"Gönlünce davran. Hayat hayalleri aşındırıyor. Ömür çabuk tükeniyor."

"İnsanlar müziğin tekdüze ritmi içinde hafta sonu avareliği yaşıyorlar,  durmadan konuşarak delikleri kapatmaya çalışırken sözcüklere boşluğun varlığını unutturacak anlamlar yüklüyorlardı."

" Herkese benzemeyeni öbür tarafa, yalnızlığa itiyorlar. Parazit,  hatta yok sayıyorlar ama yok sayılanlar yok olmuyor, ölmüyor. Istıraba dönüşüyor ve bazılarını savurup atıyor."

" Gece insanın içindedir, insan gece gibi gizemli ve karanlıktır. "

" Hiç kimse olduğunu sandığı kişi değildir. Az çok doğru, daha çok da yanlış görüşler ediniriz hakkımızda ve hep yabancıdır yüzümüz aynalarda. "



Bu dört kitaplık serinin vaktimi alacağını düşündüğümden okumaya başlamaya karar verdim. Umarım Elric gibi içimi karartmaz, güzel bir macera olur demekteydim gerçekten de öyle oldu. Dördüncü kitaba dün gece başladım. Bugün başka hiçbir şeyle ilgilenmeyip bitirmeyi planlamaktayım.

Benim en sevdiğim kitaplar,  böyle maceradan maceraya koşan büyücülü cadılı fantastik dünyalarda geçenler. Dünyadan soyutlanıp bambaşka bir aleme ışınlanmak çok iyi geliyor :)


" Güç ne iyidir ne kötü, yalnızca vardır. Her büyüyü kullanacak kişilerin aklından geçene bağlıdır."


" Sen de biliyorsun herkesin sakladığı bir takım sırlar vardır. Birbirimizin sırlarını bilseydik, dünya çok tuhaf olurdu. Üstelik bu sırları açığa çıkartmanın hiçbir eğlencesi olmazdı."


" İnsanlar aptaldır. Doğru biçimde yönlendirirseniz, herkes her şeye inanabilir. İnsanlar aptal oldukları içşn bir yalana bile kolayca inanırlar çünkü onun doğru olduğuna inanmak isterler ya da doğru olabileceğinden korkarlar. İnsanların zihinleri bilgilerle, gerçeklerle ve inançlarla doludur. Bunların çoğu yanlıştır ama yine de hepsinin doğru olduğunu düşünürler."



" Ne var ki konseyin amacı bu değildi, herkesin tek bir kişiye boyın eğmesini sağlamak değildi. Orta Diyar'ın gücü ve güzelliği çeşitliliğinde yatıyordu , her ne kadar çeşitliliğin bir kısmı çirkin olsa da. "


" Savaşta çarpışmanın adil yanı yoktur. Adil olan tek şey barış içinde yaşamaktır"


Evet bu haftalık kitaplarımız bu kadar. Heyecanlı ve sürükleyici bir seri arayanlara Doğruluk Kılıcı Serisi'ni gönül rahatlığıyla önerebilirim . İçinde +18 yerler olduğunu da söylemeden geçmeyeyim.

Bir de seriyle ilgili en sevdiğim şey kitapların iki kısım halinde basılması. Böylece bin küsür sayfalı gülle ile boğuşmaktan kurtuldum, makul ağırlıkta bir kitap taşıyarak yattığım yerden rahat rahat okudum :)


Haftaya yeni kitaplarda görüşmek üzere :)

Nostaljik Pazartesi

Dün Metehan'ın doğumgününü onun sınav haftası başladığından aile içinde yemekle geçirince uzun uzun eskilerden sohbet ettik. Küçük küçük bir sürü hatıra. Öyle keyifli oldu ki :) Bu sabah da nostalji yazısı seçerken elim Küçük Anne etiketine gitti, İstanbul'a ilk taşındığımız zamanları hatırladım.

Hepinize günaydın, ileride dönüp baktığınızda içinizi sıcacık yapacak anılarla dolduracağınız bir haftaya açılsın sabahınız :)


20 Aralık 2014 Cumartesi

Okul Yolu

Çocuklarla okula senelerce yürüyerek gidip gelmemiz çok güzel oldu:-) O on beş dakika ne sohbetler gördü.

Onlar bana okulda yaşadıklarını ya da daha çok oynadıkları oyunları, yaptıkları oyuncakları anlattılar. Ben de onlara çiçekleri gösterdim. İsimlerini söyledim, koklattım. Şiir okudum. Değişik değişik değil aynı şiirleri okudum daha çok ki akıllarında kalsın. Şairlerini söyledim:-)

Meselâ okul yokuşundan nefes nefese çıkarken:

Öteki dünyada akşam vakitleri
Fabrikaların paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil

Dedim onlara Orhan Veli'nin dizeleriyle:-)

Ya da sabahın ilk saatlerinde kuş sesleri duyduğumuzda

Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur
Ah aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur
Ve gönül Tanrısına der ki
Pervam yok verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm yeter ki
Gün eksilmesin penceremden...

Dedim Cahit Sıtkı'nın mısralarında..

Pervam yok ne demek, mihnet ne demek anlattım.. Ne kadar akıllarında kalırsa kârdır...

Sonra bu sene Metehan edebiyat dersinde keyifle şiirlere bakarken bana "Anne biliyor musun ben şiiri ne zaman sevdim " dedi.. "Ne zaman oğlum" dedim.. "Sen bize yolda giderken Gün Eksilmesin Penceremden 'i o kadar güzel okumuştun ki, işte o zaman"

Büyük anlar beklemeyin çocuklarınıza büyük sözler etmek için. Günün içindeki sıradan milyonlarca an emrinize amade... Sofrada, giyinirken, servis beklerken, arabada giderken.. Sözlerin de büyük olmasına gerek yok, minik, küçük hayatı aydınlatan ayrıntılardan bahsetmek de yeter...

İyi ki Doğdun Metehan

On dokuz yıl önce bu zamanlar hâlâ senin doğmanı bekliyor evimizin uzun koridorunda ileri geri yürüyüp sancılanmayı umud ediyordum.

Ama içeride koç gibi tepmenden hissettiğin şeyler gerçek olmuş sen dünyaya balık olarak gelmeyeceğini kesin kes beyan edip üstelik de hepimiz hastayken doğmayı reddetmiştin :)

Sabah doktora gittiğimizde artık bu bebeği almam lâzım ya sezaryen yaparım ya da kendine yeni doktor bul deyince normal doğum hayallerim yerle bir olmuştu.


Bu hikâyeleri her sene dinliyorsun değil mi :) Olsun,  bazı şeyler milyonlarca defa söylenseler de ilk günkü etkilerinden bir şey kaybetmezler.

Top böceğim, Japon balığım, ilk gözağrım. Sen doğduğunda hayatın boyut değiştirmesini yaşadım, paralel evrene ışınlanmış gibi oldum. Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Ama yeni olan öylesine güzel, öylesine harikaydı ki hiç pişman olmadım.

Her sene büyümeni izlemek, anlattıklarını dinlemek, mutluluğunu gözlerinde görmek sevincim ve gururum. Sihirli öpücüklerin her yaramı iyileştiriyor. Gençliğin o büyüleyici dünyasını yeniden yaşamış gibi hissediyorum heyecanlarında.

Dilerim hayat seni hep güzel insanlarla karşılaştırır. Yüreğindekini bulup ona yönelirsin.



Seni çok seviyorum . İyi ki doğdun canım oğluşum. Nice sağlıklı, huzurlu, mutlu, cıvıl cıvıl harika yıllara.

İçimden Enerjimi Çekip Almışlar

Başım ağrıyor (gidip bir ilaç içeyim bari inat etmeyi bırakıp ), gözlerim kapanıyor (niyeyse yirmi dört saat uyuyacağım neredeyse),  kılımı kıpırdatasım yok, seri kitabım çok heyecanlı ilk ikisini bitirdim üçüncüsüne başlamak istiyorum.

Bu durumda bir Handan şimdi koltuğa kıvrılıp kitap okuyup uyuklardı ama içine festival canavarı kaçmış Handan bir c vitaminli asprin içip kulaklığını takıp şakır şakır yağmurda yürüyerek Kadıköy'e gitmeyi planlıyor. Ne diyeyim,  Alah akıl fikir versin :D

Gidip şu ilacı içeyim önce.

Yalnız izleyecek bir şey bulamıyorum diye diye neredeyse her güne bir film beğendim, on gün mesaiye gider gibi koşturacağım. Biraz elesem mi şunları, bilemedim bak.

Şimdi  kendime enerjik şarkılar bulayım.

Yağmurda yürüyen çoktu geçen yazımdan gördüğüm kadarıyla ,bakiim kimler çıkıyor yürüyüşe. Öyle lafla olmaaaz, hadi marş marş :)

Dünya Saati

Biz her sene bu zamanlar Dünya Saati 'ne katılıyoruz.

Bu sene 24 Mart'ta (yarın akşam) 20.30 - 21.30 arasında yapılıyor.

O saatler arasında bütün ışıklarımızı kapatıp elektronik aletlerimizi kaldırıp mum ışığında kitap okuyup çayımızı içeceğiz. Birlikte uzun ve keyifli bir saat olacak.


Daha ayrıntılı bilgi için şuraya bakabilirsiniz. Şurada da katılabileceğiniz etkinlikler yazıyor.

Evimde keyfim yerinde diyorsanız da bizim gibi mum ışığında kitap ya da sohbet keyfi yapabilirsiniz.  Geçen senelerde cümbür cemaat kalabalık misafirimiz varken bile kapatmıştık biz ışıkları.




Burada da Üsküdar Sahili'nde geçirdiğimiz akşamın videosu var. Işıkların sönme anı. (Beş sene geçmiş mi gerçekten de? )


Haydi bakalım, kimler katılmak istiyor bu güzel uygulamaya,  fotoğraflarla paylaşalım pazar günü :)

Bu Hafta Bu İki Etti

Zaten sabahları ayılıp da yürüyüş moduna geçmem zor oluyor. Üzerine Can'ın iş saati falan da denk düşüyor bazen. Yine çıkamıyorum. Bu hafta iki kere kendimi zorlayıp yürüyüşe gitmeye karar verdim  .

İlkinde çocukları yolcu ettim, gidip giyindim, tam bir bardak su içeyim dedim, aaa,  mutfak penceresinde yağmur damlaları,  ne ara yağmaya başlamış ? Dönüp üstümü değiştirdim söylene söylene.

Bu sabah da giyinip çıktım, yağmur başladı. İki tur atıp eve dönmek zorunda kaldım kös kös.

Kayıtlara geçsin hakim bey, havanın bana komplosu var. Hayır yapma demiyorum,  yağ ama, bari ben giyinmeden önce yağ da üstüste giyinme derdini çekmeyeyim :)

Bugün artık çamaşır makinası almaya karar verdim. Makinam su sızdırıyordu tamir edilmez denmişti hatırlıyorsanız. Motoru yanana kadar yenisini almamaya karar vermiştim.  Motor yanmadı, su sızdırması azaldı. Ama şimdi de su almıyor. Tamirci çağırmak istemiyorum geçen sefer para verip tamir olmaz cevabı almış , gıcık olmuştum.  Yirmi yıllık makinamdı ve çok çalıştı şimdi Allah için. Yenisini almak mantıklı olacak. Hem ben alırken aaa sınıfları falan yoktu ( hahaha a sınıfı bile yoktu sanırsam:),  kısacık yıkamalı bir de mümkünse çok kırıştırmayanından (bu konuda benimki pek başarılı değildi)  bakacağım.

Metehan 'a mezuniyette giymesi için takım elbise aldık. Oğluşum büyümüş de takım elbise giyiyormuş :)

Kendime çok şeker bir tatil defteri buldum.


Bu seneki yaz tatilimizde bunu yanıma almayı düşünüyorum. İçini yazılar, biletler,  paket kâğıtları ile falan dolduracağım yine. Londra'da Bilgiç'le başladığımızdan beri bu defterleri çok seviyorum.




Defteri alırken ne yapacağımı anlattığımda kasadaki kızlar da bayıldılar fikre. Birisinin balayı olacakmış yakında, benim yirmi yıllık balayı biletlerim duruyor deyince pek heveslendi. Umarım o da yapar :)

Festival filmlerimi seçiyorum . Cumartesi sabahı erkenden bilet almaya gideceğim. Özellikle Paris Teksas filmini kaçırmak istemiyorum . Eski bir film ve ben izlemek istiyordum. Hem de okul arkadaşlarımla buluşup gideceğiz,  pazar gününe biletler çabuk bitiyor. 

Şimdi yeni kitabıma başlayabilirim. Dört ciltlil bir seri, umarım severim bu macera kitabını, özledim fantastik romanları.

İşte benden böyle son durumlar.

Baharın ilk günü hava kapalı ve yağmurlu başlamış olsa da siz kuş seslerine ve çiçeklenmiş ağaçlara verin dikkatinizi. Güneşiniz olsun gönlünüzde :)

Çalışkan Çarşamba

Ansiklopedinin bir cildini gelişigüzel elime alıp sayfalarını çevirmeye başladım. Metehan ile Oğuzhan aynı kişi değillermiş onu okudum. Ne cahilim ya diye söylendim kendime.

Bakarken bir maddeye gözüm takıldı.


Mihenktaşı.

Bak bunu hiç bilmiyormuşum . Bana sorsalar yer belirleyen bir şeymiş gibi zannederdim.

Altın ve gümüşün saflık derecelerinin belirlenmesine yarayan (bakır gibi metallerle yapılan alaşımları anlaşılamadığından gümüş için artık kullanılmıyormuş) silisli taşmış. Üzerine saflığı bilinen altınla bilinmeyen sürtülüp,  oluşan çizgilere nitrik asit dökülerek ikisinin benzeyip benzemediğine bakılıyormuş.


Bir internet sitesinde de asit sürüldüğünde çizgi kayboluyorsa sahtedir deniliyor. (Bakınız şu site, gerçek altın nasıl anlaşılır diye tüm metodları saymış.)

Siz biliyor muydunuz mihenktaşını ?