Bakma Sesimi Çıkartmıyorum Ama

Temmuz 01, 2017


Dört taraftan acı denizinin ortasındayız. Elimiz kolumuz bağlı izliyoruz. Onu bile yapmamaya çalışıyoruz artık. Haklı, haksız, suçlu suçsuz bir tuhaf ortamlarda murphinin altın kanunu geçerli sanki , altını olan kuralı koyuyor. Biz ne desek diyelim ne kadar haykırırsak haykıralım umursamayıp kendi bildiğini yapanların arasında nefes almak zor. Çıldırmak işten değil.

Gencecik insanlar ölüyor. O kadar kanıksadık ki artık. Alışmayacağız demeye devam ediyoruz da alışmamış halimiz buysa...

Gözünü hırs bürümüş birileri koskoca ülkeyi satıp duruyorlar. Bugün kabotaj bayramı. Limanlarımızda ticaret hakkını alabildiğimiz günü kutlarken düşünüyorum köprülerimiz bile yabancılara borçlu. Satılmadık şeyimiz kalmamış.

Eskiden vergilerimiz bize yol su elektrik olarak dönüyor diyorduk. Şimdi deli gibi vergi veriyoruz ama mahalledeki sokak tamir olunca borcunu ayrıca ödüyoruz, suyu alırken (içemediğimiz sular bir de tabi) boru parasını da atık parasını da ödüyoruz, okulun hademe parasını ödüyoruz, yolun parasını ödüyoruz.. Eee bizim vergiler nereye gidiyor ki o zaman?

Okullar eğitim sistemi bambaşka bir acı. Yok mesciddi, yok evrim teorisi okutulmayacaktı abuk şeyler hiç bitmiyor. Metos'un okulunun yatakhaneleri tadilata giriyormuş, yatılı öğrenci almayacaklarmış seneye. Biz sesimizi duyurmaya çalışırken züppe veliler öğretmen beğenmiyor moduna girilmişti, hadi bakalım İstanbul'un en güzel ilk beş devlet okulundan birine Anadolu'dan nasıl öğrenci gelecek şimdi?  Yaz boyunca yenilenemiyor mu bu yatakhaneler, iki ayda devasa gökdelenler çıkıyor ama.

Orman yangınları başka yürek yangını. Yahu her yaz bu tehlike var, neden çaresiz bakıyoruz biz hâlâ yangınlara. Bu yüzyılda hâlâ ormanlarımız kül oluyor. Hoş kül olmayanları da yok etmekte üstümüze yok ya..

İşte böyle blogcum.

Bütün bunların arasında tek bir şey var yüreğime su serpen. Bir şey olacağından değil ama hiçbir şey olmamasından iyidir.



Yolunuz açık olsun diyorum onlara her gün. Keşke İstanbul'da olsaydım geldiklerinde de ben de katılsaydım.

Benzer yazılarım

10 Yorum yap

  1. İç karartıcı her şey:( İçim yanıyor bu kıymetli insanların gün geçtikçe eriyişleri:( Yazıklar olsun seyirci kalan devlete:(

    YanıtlaSil
  2. Sesin ciksa ne olur!!!! Neticede yine kendi bildiklerini okuyorlar...
    Susmak en cevap diyip kosemize cekiliyoruz, tamda istedikleri gibi:(((

    YanıtlaSil
  3. O altınlar bizim işte. Çay kaşığıyla toplayıp veriyoruz. Onlarda toplayip tepe tepe kullanıyor. Nereye kullandıklarını bilemiyoruz...
    Lisedeyken ekonomi hocamız dönem ödevi vermişti. Türkiye'de toplanan fonları yazacaktık. Konut fonu, tasarruf fonu... e hocam 40 fonu nereden bulacağız? Bildiklerimizin sayısı 10 u bulmuyordu. Meğer 100 den fazla fon varmış. Sene 86-87 idi. Buldukları her şeye bir fon bağlamışlar halktan çekip duruyorlardi... Birçok şeyde oldugu gibi vergide de adalet yok bu ülkede.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok Zülâl, sürekli vergi ödüyoruz, sonra yeniden bedel ödüyoruz, eee, vergiyi niye ödüyorduk biz.

      Sil
  4. Biraz uzun bir yorum olacak bugün Handan'cım, Baştan 'kusura bakma' diyorum. :)

    "90'lı yılların başıydı, o zaman Bücürük yok tabii. Prenses (2009'da rahmetli olan kedim)var, bakamayacağını söyleyen bir hanımefendiden 'Biz bakarız' diyerek almıştık. Aldık ama, meğer kediyi Viskas'a alıştırmışlar. Biz de ana-kız, ben işsiz, annem desen dedemden yetim aylığıyla geçiniyor. Yani etimiz ne, budumuz ne kediye her gün viskas alacağız? Gittik veterinere dedi ki, "15 gün Viskas vermeyin, ev yemekleri verin sonunda alışır."
    1 gün, 2 gün, 3 gün yok ne yaptıysak başka şey yemiyor, viskas'ı istiyor. Telefon ettim veteriner hekime. Dedim böyle böyle. Yemiyor ben dayanamayacağım, viskas vereceğim.
    Dedi ki "O zaman o sizi TERBİYE ETMİŞ OLUR. Siz onu terbiye edeceksiniz."

    Ama maalesef canım, melek Prenses'im bizi terbiye etti. :)))
    Dayanamadım ve viskas'a devam ettim, ALlah büyüktür dedik, gerçekten de alıştık onun mama masrafına, yapamayız sanmıştık bal gibi de yaptık. Yani bütçemize bir şey olmadı. Biz korkmuş abartmışız demek ki...

    Neyse işte önemli olan TERBİYE ETMEK. akp, VE AKP'LİLER, sosyal medyada "Yürüyenlere saldıranlar, bok dökenler, mermi koyanlar

    BİZİ TERBİYE ETMEYE ÇALIŞIYOR.

    "Susmaya, onların istediği gibi olmaya, her yaptıklarına KATLANMAYA, ses çıkartmamaya, hani Stockholm sendromlü eşler gibi günde 5 posta dayak yiyip kocasından boşanmayan kadınlara benzetmeye çalışıyor."

    "Yürüyerek, ses çıkartarak, susmayarak, direnerek, karşı koyarak da biz onları terbiye etmeye çalışıyoruz." Eğer pes edersek, susarsak, onlar bizi terbiye etmiş olur.
    Hayır, biz onları terbiye edeceğiz.

    Kal sağlıcakla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım öyle olur Müjde, umarım öyle olur.

      Sil
  5. Ay fenalık gelecek sana ama şunu da ekleyeyim:
    Mesela şortlu kadına tekme atanın serbest bırakılması, Ramazan'da dondurma yiyen çocuklara bulaşan sakallılara ses çıkartılmaması, işte mini etekliye dayak atanın salınması hep bu TERBİYE.
    Bizi "Bak sokağa şortla çıkmayın, mini etekle çıkmayın, akıllı olun, bizim dediğimize gelin"
    TERBİYESİ.
    Biz tutup da sokağa yerlere kadar etek, uzun kollularla çıkmaya başladığımız an bizi TERBİYE ETMİŞ OLACAKLAR.
    Ama tersine şort giymeye, mini giymeye, kısa kollu giymeye devam eder ve bu yapılanlara TEPKİ verirsek (yürüyerek, yazarak, çizerek, mail atarak, gazeteye yorum atarak, blog, twitter facebooka paylaşarak) o zaman onlara ceza vermeye başlarlarsa, biz onları TERBİYE ederiz.

    İkisinden birini seçececiğiz arkadaşım. Başka yolu yok. Ya akp % 50'yi terbiye edecek, ya % 50 Akp'yi bu arada akp asla % 50 değil, çoğunluğa azınlık psikolojisi eklediler. (mühürsüz oyları unutma)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Azınlık olmadığımıza eminim, bastırılıyoruz korkutularak.

      Sil