Dağ (İstanbul Film Festivali Günlüğü 3)

Nisan 07, 2017


Geçen sene bugün de festivalde "Dağ" isimli filme gitmiştik Aynur'la, artık gelenekselleşti, seneye de bulmamız lâzım :)

Bu film tam festival filmiydi.

Bir dağın gölgesinde yaşayan ailemiz aşağıdaki kasaba tarafından uğursuz kabul edilerek mümkün olduğunca görmezden gelinip uzak durulur. Dağın gölgesi güneşe hiç geçit vermediğinden sebzeleri doğru dürüst yetişmeyen ailenin babası her gün arabaya doldurduğu tahta kaşıkları, otlardan yapılmış bebekleri falan götürüp satmaya çalışsa da kimse ona yaklaşmadığından hiç şansı yoktur.

Bir yanda sürekli homurdayan, yankılanan, mırıldanan dağ diğer yanda insanlar araya sıkışmış bu üç kişilik aile ( Filmin başında küçük kızlarının cenazesi vardır, yanlarında duran diğer akrabaları da ertesi gün ayrılırlar oradan)  soluk görünümlü, hastalıklı ve yapayalnızdırlar. Bir gün karısının tokasını satmaya çalışırken hırsızlıkla suçlanan adam eve döndüğünde papaz ve rahibelerce götürülen karısı ve oğlunu da bulamayınca artık çıldırıp elinde baltası dağa çıkar.

Yavaş tempolu, az konuşmalı,  güzel görüntülü ve insanı etkileyen bir filmdi.

En sevdiğim sözlerden biri kadın dua edeyim dediğinde adamın sadece dua edip duruyoruz dediği sahnedeydi.

Aklıma şu şiiri geldi Mehmet Akif Ersoy'un

"Şifa hazinesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: Her şeyin Allah Yanaşman, ırgadın O; 
Çoluk çocuk O'na aid: Lalan, bacın, dadın O; 
Vekil-i harcın O; kahyan, müdir-i veznen O; 
Alış seninse de, mes’ul olan verişten O; 
Denizde cenk olacakmış Gemin O, kaptanın O; 
Ya ordu lazım imiş Askerin, kumandanın O; 
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O; 
Tabib-i aile, eczacı Hepsi hasılı O.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu! 
Biraz da saygı gerektir Ne saygısızlık bu! 
Huda'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Huda;" 

Neyse konuya dönersek uzun uzun dağa vuran adamın yanına gelip onu hayatta tutan eşidir. Derken oğulları da gelir, senelerin geçmiş olduğunu anlarız oğullarından. Ve sonraki uzun senelerde baba oğul vurmaya devam ederler.. 




Önümüze dikilen güneş kesen dağlar ne kadar kocaman olursa olsun umutsuzluk içinde oturmaktansa kalkıp elimizden geleni yapmamız dileğimle.

Benzer yazılarım

10 Yorum yap

  1. Anlattığın kadarıyla kısacası adamı baya delirtmişler. Güzel bir konuya benziyor.

    YanıtlaSil
  2. Ben izlemem dayanamam. Uğursuz ilan etmek falan içimi daraltır bu insanlar neden orada yaşamakta ısrar ediyorlar ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım şu sıralarda memleket durumlarından mütevellit o kadar sıkılıyorum ki Kadriye bu filmlerin halleri bana normal geliyor. O adamdan daha iyi bir ruh halinde değilim zaten :)

      Sil
  3. Adamın başına gelenler, uğursuz kabul edilmek, ailesini götürmeler filan karabasan gibi:((((
    çok teşekkürler Handan'cığım. Umarım sonu mutlu bitmiştir. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olabilecek en mutlu sondu sanırım Müjde:)

      Sil
  4. Bir ıssız ada-Dağ fatketmez bende yaşardım valla.
    Yeter ki savsatalara inanan ve dedikodu ile hayat yaşayanlardan uzak ne iyi olur.
    Seyretmeli anlatımından,beğeneceğimi umuyorum.
    Handan'cım emeğine sağlık.

    Bu ara da kuzum,Sevdakuşum'dan ses yok dürttüp duruyorum ama tık yok.
    Bilgin olursa bir haber ver.İnşallah yogunluktandır yayın yapmaması,
    hasta olmasın da...Allah korusun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yaşardım Merih. Gerçi bu adamların yaşadığı yerde hiç güneş gözükmüyordu, sanırım orada yapamazdım. Filmin bir yerinde karın hayal kuruyordu, güneş var, efin çevresi ışıl ışıl, tarlaları verimli falan, o kapkaranlık ve çorak ortam nasıl güzelleşmişti. Ah, güneşsiz yapamam herhalde kesinlikle :)

      Sevdayı ben de merak ettim, yoğundur herhalde diye düşünüyorum. Mevlüde'ye sormalı, o bilir en iyi.

      Sil