MMXIV

Çok üzüldüğümüz anlar oldu, geçti.. Çok sevindiğimiz anlar oldu, geçti.. Günler geçti, umutlar, umutsuzluklar geçti.. Düştük , geçti, kalkıp havalandık, geçti..

Şarkılar hep oradaydı. Onların zamanı hiç geçmedi..

Sevginin, paylaşmanın, gülümsemenin güzelliği de hiç geçmedi..

Dostluğun sıcaklığı, sarılmanın sihri, doğanın mucizeleri de...

Yine düşeceğiz, dibe vuracağız, ağlayacağız büyük ihtimal. Yeniden kalkacağımızı, yeniden ayaklarımızın yerden kesileceğini, yeniden güleceğimizi unutmayalım yeter..

Ve en zor zamanlarda, bir sarılış, bir tatlı söz, çiçek kokusu, gün ışığı olsun yanımızda..

Ve şarkılar....


Tıkla bakalım seçtiğin fotoğrafa, benden yeni yıl hediyesi olsun sana:-)

















Yıl Sonu Yazısı

Yıl sonu düşüncelerim geçen yıl ile aynı , tam şurada:-)

Dileklerim iki yıl önceki gibi, tam şurada:-)

Hımm, üç yıl önce yazdığım da çok güzelmiş bak, tam şurada:-)

Dört yıl önceki, tam şurada:-)

Dilek ağacımızı da yerleştirelim şuraya:-)


Yılın son şarkılı falını hazırlayacağım, yarın uğramayı unutmayın sakın:-)

Sadece Aşıklar Hayatta Kalır

Mış :)


Yılın filmlerine bakıp da ne kadar çoğunu seyretmediğimi görürken bu filme rastladım.

Bazen filmleri sevmemde oyuncuların rolünü merak ediyorum. Bazı oyuncuları hiç sevemedim  (Matt Damon meselâ ilk aklıma gelen) , onların oynadıkları filmlerin şansı azalıyor.

Ama bunda Tilda Swinton, Tom Hiddleston, Mia Wasikowska isimlerini görünce bir bakayım dedim. Karanlık, vampirli, ağır ilerleyen olmasına rağmen neden bu kadar hoşuma gitti bilmem.. Müzik de büyük etkendi sanırım.. Sonsuz bir hayatım olsa ben de onlar gibi olur muydum diye düşündüm biraz. Edebiyat, müzik, sanat, bilim.... Ne harika bir şey.. Gerçi ben günışığı olmadan yapamam ya :)

Bir de bakmışım iki saatlik filmi baştan sona izlemişim keyifle..

O da ne Jim Jarmush'un filmiymiş , Dünyada Bir Gece ve Ölü Adam'dan  hayran olduğum yönetmen, yine yapmış yapacağını, bana vampir filmi bile seyrettirdi...

Hımmm, bak yine karar veremedim oyuncu mu, yönetmen mi, görüntüler mi, müzik mi, nedir izlettiren filmi?





Hep Çocuklara Olacak Değil ya Bu da Büyüklere Parti Fikirleri:-)

İki sene önce ilk partimizi hazırlarken aklımdaki şey arkadaşlarımla günlük hayatın içinden sıyrılıp eğlenmekti. Yemek, içmek , sohbet çok güzel ama bunu hep yapıyorduk zaten. Ve ben çocuklar içerdeki odada elektronik aletlere gömülmüşken diğer tarafta iş hayatından, abuk insanlardan falan konuşmamızı değil, hep beraber farklı bir moda girmemizi istiyordum.

Önce partide yapabileceğimiz şeyleri sıraladım:

Bu bir yılbaşı partisi olduğuna göre muhakkak bir hediye çekilişi olmalıydı. Hediyelerin büyük olmasına gerek yok, eğlencesi paketi açmasında. ( Meselâ dün gece Metos'a kilitli buzdolabı poşeti çıktı, geçtiğimiz senelerde bulaşık süngeri çıkan da olmuştu:-)

Sonra bizim üniversite son seneden beri tuttuğumuz bir defterimiz vardı, hepimiz ona yazı yazmalıydık. Sizin de böyle bir defteriniz olmayabilir - ki büyük ihtimal benim gibi hafif çatlak değilseniz yoktur- minik bir defter alıp parti defteri yaparak herkese yazı yazdırılabilir hatıra olarak.

Kutu oyun oynanabilir diye düşündüm.( Hoş bizde hiç ona zaman kalmadı ama yapabilsek çok eğlenirdik eminim:-)

Bir tane de normalde hiç yapmayacağımız, çocuk işi bir eğlence bulmaya karar verdim. Oyuncakçı dükkânlarında gezerken gördüğüm bir blok içine gizlenmiş şeylerin kazı yaparak çıkartıldığı oyuncak ilk sene aldığımdı. Onları kazıp çıkartırkenki halimizi görmeliydiniz:-) ( Bakınız:-) İkinci seneki üç boyutlu puzzle alıp anneler çocuklar arası kim önce tamamlayacak yarışması da daha az eğlenceli geçmedi:-) (Bakınız:-) Bu sene de porselen kupaları boyadık büyük bir ciddiyetle:-)


Bir dahaki sefere kupaları Z boyasın, sanat eseri oldu onunkisi :)


Yine yeni yıl temasından dolayı dileklerimizi yazıp asmak da bir faaliyet oldu.

Sıraladığım bu faaliyetleri yazıp ağacın dallarına astım. Hangisini yapacağımız da ayrı bir eğlence unsuru olsun istedim çünkü. Herkes bir tane çekebilsin diye araya "Zamanımız az başka bir kart çekin, kahve molası" gibi seçenekler de ekleyerek kişi sayısına eşleştirdim :)


Üç boyutlu yapbozlarla uğraşan çocuklar:) Bir de inatçılar, neredeyse başka bir şey yapamayacaktık :)

Yemek yenip sofra toplandıktan sonra hepimiz bir araya gelip şimdi sırada ne varmış, sen ne yazdın, bunu nasıl yapacağız derken bütün gece negatif duygulardan uzak keyifli bir gece geçirdik:-)

Kardan adamla çam ağacı olmazsa olmaz :)

Tabi böyle bir parti için öncelikler bir ay öncesinde düşünmeye başlamak şart:-) Uzun zamana yayıp keyifle hazırlamalı her detayı:-)

Any'nin Uzunkavaklaraltındayataruyumazoğlu çalışması, kocaman bir kucaklaşma ve hep uzunların arasında yok oluyorum diye yakınan Any :) Çam ağacının başında da bir poz olsun bari.

Bir de benimkisi gibi sizinle aynı keyfi alan arkadaşlarınız olmalı ki cıvızlamadan bütün hepsine gülerek iştirak etsinler:-)


Dilek ağacındakiler de zaman kapsülüne eklendi, anketler doldurulup koyuldu, çantadan ufak tefek şeyler bulunup içine atıldı, şimdi beş sene bir köşede saklanacak :)

Son olarak evet güzel bir sofra önemli olabilir ama daha da önemlisinin yorgunluktan yüzü düşmemiş gülümseyen bir ev sahibi olduğunu unutmayın.. Panik yapmayın. Her şey yetişir, hem yetişmezse de yetişmez canım, insanız sonuçta :)

Bunu Yazmam Lâzım

Akşama zaman kapsülü yapacağız:-) . ( Her sene yılbaşı partilerimizde bir kaç etkinlik buluyorum ya:-) ( Geçen yıl için tık, evelsi yıl için tık)

İnternette şöyle bir araştırayım neler koyuyorlarmış içine derken bir forumda birisinin yazdıklarına bayıldım:-)

Bir saat, bakalım ne kadar çalışacak

Bir şişe şarap, mmm

Bir Mc Donald's hamburgeri - aynı şekilde bozulmadan çıkacaktır

Bir litre petrol,o sıralarda bulanı zengin edebilir

Tv kumandası- kimsenin aklına oraya bakmak gelmez

Kredi kartı faturam - yukarıdaki petrolü boşuna bırakmadık

Bir davetiye, zamanda yolculuğu keşfettilerse gelip beni alsınlar

HA HA HA, çok akıllıca:-)

Not:  Bu akşamki partimiz yine çok eğlenceli geçti, yarın fotoğraflarla geleceğim:-)

Murphy Bi Git Başımdan...

Günlerdir günlük güneşlik olan hava dün bende temizlik varken bir başladı yağmaya ki hiç durmadı daha..

Bu gün Bilgiç'i almaya benim gitmem gerekiyor. Akşama misafirim olduğu ve bardaktan boşanırcasına yağdığı gün Can'ın uçuşu değişti, sabah evde yok..

Ocağın üzerini temizledim dün akşam çorba, bu sabah süt taştı...

Neyse...

Ben Murphy'i döverim:-)

Zaten işlerimin esas kısımları bitti. Akşama kadar -yol beni çıldırtmazsa- keyifle hazırlanabilirim:-) ( Neyse ki götürme kısmını Aynur yapıyor da bütün günüm okul yollarında geçmiyor)

Hepinize günaydın.

Geçen sabah yürüyüşten dönerken apartmanın kapısında çektiğim tablo gibi manzarayla başbaşa bırakıp sizi işime dönüyorum ben :-)




Sessizliğin Melodisi...

Bu şarkı geceye çok yakışıyor bence... ( Tıkla)

İyi geceler ...

Günün bütün yorgunluğunu, sarıp sarmalayan gecenin kollarına bırakıp yenilenmiş olarak sabaha buluşalım:-)

Gülmeyin Bak Ama :-)

Harika dönüşümler yapanların yanında benimki biraz ilkokul işi oldu ama napalım:-) Ben eğlendim yaparken :-) 

Efendim ev , yıllar yıllar önce almış olduğum bir buzdolabı manyeti, üzerinde mini notluk olanlardan. Kâğıtlar bitince üzerini simlemiştim ama kötü duruyordu. Geçen gün zımparalayıp , bir ara kuş evi boyayacağız diye aldığımız boyalarla hayalimdeki eve çevirdim:-) 

Diğeri de minik bir kum saati. Kahverengiydi ve üzerindeki cilası çıkmıştı. Üşenmeyip onu da zımparaladım, onu yılbaşı süsü haline getirdim. Üzerine vernik sürsem daha güzel görünür herhalde ama şimdilik böyle duruyor.


Sahaf :-)


Bilgiç fransızcaya başlayınca bu sözlük de saklandığı köşelerden gün yüzüne çıktı:-) Başka bir sürü sözlük daha var ama bunun yeri başka. Hem kapsamlı hem de bakması insana mutluluk veriyor.  


Bu da sanırım Kurşad'dan kalan birinci sınıf matematik kitabı.Onu saklamak çocukluğumu saklamak gibi bir şey:-)

Eski kitap kokusu geldi mi burnunuza...


Ve son olarak buradaki problemlere bir bakın... Çok komik geliyorlar değil mi? Unutmayın onlar bir zamanlar kan ter içinde çözmeye çalıştıklarınızdı. Bir süre sonra bugünküler de çok komik gözükecek dediğimde bana inanın:-)

Hepinize günaydın:-)

Beni Bu Küresel Isınma Avare Etti :)

Dün güneş varken çamaşır yıkayayım diye evden dışarı çıkmadım, ama bu sabah da pırıl pırıl bir hava vardı İstanbul'da.

Yılın bu zamanlarında Bağdat Caddesi pek güzel olur diyerek yollara vurduk kendimizi..

Gerçi süsler geçen seneki kadar keyif vermedi. Zira aynıydı zaten. Vakko ise tam bir hayal kırıklığı, oysa geçen yıl kar yağdırmışlardı bahçelerine ne büyüleyici duruyordu...

Geçen seneyi merak ediyorsan, işte burada, tık tık :) (Yalnız tam geçen seneymiş ha, hesaplasam aynı zamanda gidemezdim her halde :)

Bu da bu seneden derleme :)


Bu güzel yaprak da bana poz verdi, bence süslemeler kadar güzeldi :)


Aralardan süzülen güneş, ağacın dalları ve sapsarı yaprakları arasındaki bu camii de o kadar zarifti ki..


Peki bu ağaca ne demeli.. Doğanın doğal hali bile ne kadar güzel, ah bakmayı bilen gözler bir görseler :)

 
 
Harika gün batımı fotoğrafımı merak edenler de objektife buyursunlar :)
 
Alış veriş mi, buldunuz tam adamını :)

Yorum Sayfasını Eski Haline Getirdim- Rememişim, Olmamış, Eski Haline Döndürdüm

Bu aşağı doğru uzayan yorumlar beni sinirlendiriyor. On saat açılamıyor, tam yoruma yazmaya başlayacağım sayfa aşağı kayıyor abuk subuk bir yere tıklamış oluyorum. Onun için eski açılır sayfa yorum düzenine döndüm.

Sizden kelime doğrulama falan istese de üzerinize alınmayın, aslen istemiyor, yapmasanız da yorum yayınlanıyor.

Bilginize:-)

Benim İşim Bitmez Anacım

Çünküüü, yapmam gerekenlerin arasında abuk işlerle bol bol iştigal etmekteyim de ondan.

Dün akşam önce eldeki yılbaşı kartları bitip de yenilerini ben beğenmediğimden ev ahalisini toplayıp kart yaptırdım:-)

Tabi bu arada sabahtan beri düzelttiğim masanın tekrar dağıldığını söylememe gerek var mı bilmem:-)

Sonra internette rastlayıp hoşuma giden bu meleklerden yaptım.


Partide herkesin tabağına bir tane koymayı düşünüyordum ama üç tanesi yetti şimdilik. Bilmiyorum belki sonra yeniden yaparım:-) (angels paper plate diye aratırsanız çıkıyor şablonu:-)

Şimdi kalkıp yürüyüşe gidiyorum. Derin derin soğuk havayı içime çekip ağaca çiçeğe gülümseyeceğim.

Napalım bizim ev böyle dağınık . Düzgün dursun diye ekstra enerjim yok, ben o enerjiyi dağıtma kısmına kullanıyorum :-) ( Tek sorun benim dağınık ortamda mutsuz hissetmem, o da olmayaydı, iyiydi)

Herkese günaydın :-)

Ah Pazartesi, Şükür Kavuşturana

Haftasonları üzerimden buldozer gibi geçiyor .

Cumartesi erkenden kalkıp Bilgiç okula gönderildi. Evdeki dolap içleri odadan odaya taşındı. Çocukların ranzasının altındakiler benim yatağın bazasına, oradakiler çocukların ranzasının altına, bilgisayar odasındakiler çocuk kütüphanesine, ordakiler bilgisayar odasına, salondaki çekmecedekiler bir yere.. Evde video olmadığı için anneme vermek üzere ayırdığım video kasetler olmasa bu dolanım ne işe yarayacaktı ben de bilmiyorum..

Öğleyin Bilgiç'i alma kısmı gelene kadar bu şekilde dört döndük ve evi savaş alanına çevirdikten sonra yola koyuldum. Çıktığımda saat bir, döndüğümde dörde geliyordu. ( Aslen gidiş dönüş yarım saatlik yol oluyor kendisi.) Bir cumartesi öğleni Ataşehir'de vasıta bulamayıp dağ başı gibi kalıyorsun arkadaş. Oğluşla Carrefour'a kadar yürüdük en sonunda. Sinirlerim tepeme çıktı. Eve döndüğümden tuş olmuştum artık.

Pazar günü ödev yapma günü oluyor bizde. Bütün gün fransızcayla boğuştuk. Bu sene başladıkları derste iki senenin müfredatını iki ayda verince çıldırtıcı bir sonuç çıkıyor ortaya. Bir ana "Yandım anam" diye yollara atacaktım kendimi. Gerçi attım ama onun sebebi evde kalan son iki yumurtayla kek yapmaya çalışırken masadan atlamaya karar veren yumurtaydı.

Neyse işte, bir şekilde bitti haftasonu. Şimdi her köşesi dağınık evim ve ben başbaşayız... Biraz kendime geleyim işe koyulacağım...

Yılın En Uzun Gecesi En Eğlencelisi Neden Olmasın ki :)

Bugün akşama kadar Bilgehan ile ders çalışırken bir ara patlayacaktım. Oysa akşama yılın en uzun gecesini kutlamak için keyifle ağaç süsleyecektik ama ben hiç havamda değildim...

Neyse ders kitaplarını kaldırıp fonda Jingle Bells çalmaya başlayınca bütün sıkıntım uçtu gitti :)

Ağacımız bu sene on beş yaşını dolduruyor :) Süsler her sene artmakta :) Can pencere ışıklandırma konusunda bayağı ustalaştı. Bir de daha uzun ışık alsaydık neler neler yapacaktı kim bilir :)


Yazdığı şey okunuyor değil mi :)


Tabii ki Bilgehan'la yaptığımız kek ve patlamış mısırımız vardı. (Patlamamakta inatla dirense de:) Çayımız Metehan'ın elinden daha bir güzeldi.

Gülümseyen çocuklarımın güzelliği her şeyden öteydi.. İnsanın çocuklarının kendisiyle aynı şeylerden keyif alması katlamalı mutluluk..

(Şimdi bu mutluluk tablosu annenin içeri gidip hâlâ yatma moduna girmeyen oğluşlarına cırlamasıyla son bulacak tabi ama alıştık artık :)

Hepinize iyi geceler..

Okul Yolu

Çocuklarla okula senelerce yürüyerek gidip gelmemiz çok güzel oldu:-) O on beş dakika ne sohbetler gördü.

Onlar bana okulda yaşadıklarını ya da daha çok oynadıkları oyunları, yaptıkları oyuncakları anlattılar. Ben de onlara çiçekleri gösterdim. İsimlerini söyledim, koklattım. Şiir okudum. Değişik değişik değil aynı şiirleri okudum daha çok ki akıllarında kalsın. Şairlerini söyledim:-)

Meselâ okul yokuşundan nefes nefese çıkarken:

Öteki dünyada akşam vakitleri
Fabrikaların paydos saatinde
Bizi evlerimize götürecek olan yol
Böyle yokuş değilse eğer
Ölüm hiç de fena bir şey değil

Dedim onlara Orhan Veli'nin dizeleriyle:-)

Ya da sabahın ilk saatlerinde kuş sesleri duyduğumuzda

Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur
Ah aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur
Ve gönül Tanrısına der ki
Pervam yok verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm yeter ki
Gün eksilmesin penceremden...

Dedim Cahit Sıtkı'nın mısralarında..

Pervam yok ne demek, mihnet ne demek anlattım.. Ne kadar akıllarında kalırsa kârdır...

Sonra bu sene Metehan edebiyat dersinde keyifle şiirlere bakarken bana "Anne biliyor musun ben şiiri ne zaman sevdim " dedi.. "Ne zaman oğlum" dedim.. "Sen bize yolda giderken Gün Eksilmesin Penceremden 'i o kadar güzel okumuştun ki, işte o zaman"

Büyük anlar beklemeyin çocuklarınıza büyük sözler etmek için. Günün içindeki sıradan milyonlarca an emrinize amade... Sofrada, giyinirken, servis beklerken, arabada giderken.. Sözlerin de büyük olmasına gerek yok, minik, küçük hayatı aydınlatan ayrıntılardan bahsetmek de yeter...

En Sevdiğim Yılbaşı Filmlerinden :)


Eğer hâlâ izlemediysen, listende ilk sıraya al bence :)



Ne zaman bir zil çalsa bu bir melek kanatlarını almış demektir :)


 
Her insanın hayatı başka bir çok hayata dokunur.. O kişi olmadığında ,ne kocaman bir boşluk bırakıyor , değil mi?
 
 
Unutma arkadaşı olan hiç kimse başarısız değildir..

Yeni Başlayanlara

Öncelikle blog dünyasına hoş geldin. Burası sakin sulardır, kendine çok hırs yapma. Keyif alarak yazılarını yaz, dolaş, sevdiğin blogları oku, yorumların içten olsun, "Merhaba seni izlemeye aldım ben de bloğuma beklerim "gibi basma kalıp bir cümle kurup herkese aynı yazıyı yazma, hepimiz aynı konumdayız, kimse zorlama yorumları sevmez.

Bloğunun arka plânına kocaman resimler koyma, yazılara eklediğin fotoğrafların boyutunu küçült sayfa açılışını zorlarsın aksi halde. Yazı rengin görünür olsun, okunur olsun:-) 

Sana gelenlerin yorumlarına cevap yaz, onları misafirin kabul et. Birisine cevap yazıp diğerini atlama, çok ayıp olur. 

Seni izlemeye alana kadar birilerine gidip, izlendikten sonra bir daha uğramamazlık etme,hiç hoş bir davranış değil. Ya da sadece gelip sana yorum yazana dönüp yorum yazmak da pek hesap kitap işi. Tabi bunun bir de elli kez gelip sana yorum yazana bir kere bile gidip bakmadığın boyutu da oluyor ki tam bir burnu büyüklük. Sakın sakın diyeyim..


Kılık, kıyafet kombinleri yapıp aynı kıyafetle bir milyon fotoğrafı oraya koymak biraz megolamanlığa giriyor. Bir bilemedin iki fotoğraf yeter, daha fazlasına girme, antipatik duruyor.

Birileri seni izlemeye aldıysa gidip o bloğa bir bak, yorum yaz ki anlasın karşı taraf da geldiğini. İllâ izleyeceksin diye bir kural yok tabi ama bu kadarını yapmak nezaket gereği. 

Sürekli mızmızlanan bloglar bir yerden sonra bayıyor, sürekli ovünenler de öyle, çizgini güzel tuttur .

Burası yarış yeri değil, takipçi sayın arttıkça başın göğe ermeyecek, maksat keyifli paylaşımlarda bulunup güzel vakit geçirmek, unutma:-) 

Yapbozu Kitap Arasına mı Koysak, Hediye Paketini Çekmeceye mi Atsak Konulu Çalışmam:-)

Sabahtan beri şu şekildeyim.

Hediyeleleri düzenlemeliyim diye yatağın üzerine döktüm paketleri , onları ayırıp çantalara yerleştiriyorum.( Ama asıl alınması gerekenler daha alınamadı o başka:-)

Salon masasına yaklaşınca, hazır ışık güzel diyerek yap-boz başında buluyorum kendimi. Ve fakat hem gözlerim iyileşmedi hem de hipermetrop başladığı için gözlüğüm yetmiyor, moral bozukluğuyla oradan uzaklaşıyorum.

Kendimi koltuğa atınca Katilin Meselesi bana bakıyor. Bir iki sayfa okuyorum.

Tablete el atıyorum.

Çekemeceler ağır aksak.

Hımm, gözlerim de kapanmaya başlamış...

Güneş aklımı başımdan alma bu gün sen de, zaten dağıtmışım:-)

Başardım Başardım:-)

Ey ahali ruj aldım ben nihayet:-) 


Ne zamandır aklımdaydı ama dışarı çıkınca ben kozmetik kısmına hiç bakmıyorum ki.. Bugün önünden geçerken üşenmeyeyim de gireyim dedim. Acaba benim kadar isteksiz giren var mı oralara:-) Önce kırmızımsı bir şey denedim, bir sürdüm, yok.. Satıcı kız da makyajım tam yapımca farklı durur diyor. Benim tüm makyajım bu zaten dedim:-) Neyse, yine kendi rengime döndüm, bunu sürmedim gerçi henüz ama severim kendisini:-)


Sonra bu küpeleri gördüm, vuruldum:-) ( Kırk dört canım, yaşımı mı sorduydun:-)

Tek olduklarına bakmayın, iki paket aldım tabii, ho ho ho :-)


Evde yapacak bir dolu puzzle var ama bu ev benim olsun istiyorum... Lütfen lütfen lütfen, benim olsun muuuuu:-) 

He canım, bizim temizlik yine kaldı... Neyse yarın inşallah. N'apalım ya, havalar da bu kadar güzel olmasındı:-) 

Kendime Ayırdığım Zaman

Sevgili Yazdan Kalan beni ebelemiş:-) Teşekkürler canım:-) 

Bakalım ne varmış sorularda, iyi okuyun bak, hakkımda bilmediğiniz bir şey çıkabilir belki:-) 

Yalnızken neler izler veya okursun?
Gündüz pek televizyon izlemem, ütü yaptığım zamanlar hariç:-) Kitaplarıma gömülürüm ya da bloglara bakarım. Macera kitaplarını seviyorum en çok, şöyle beni benden alsın, yattığım yerin konforuyla dünyaları dolaşayım:-)

Kendine ayırdığın zamanlarda ne giyersin?

Büyük ihtimal üzeri çamaşır suyu lekeli eşofman:-)  Kızım evin hanımı nerde deme moduna giriyor kapıyı çalanlar :-)

Me-time güzellik ürünlerin nelerdir?

Güzellik ürünleri ve ben zaten çok zor bir araya geliyoruz anacım, saçımı topladığım kalem olur mu buraya bilemedim şimdi...

Aktüel en sevdiğin oje hangisi?

Aslında siyaha yakın bordoyu severim ama kırk yılda bir sürmeyi başarırsam hemen çıktığı anlaşılması diye beyaz kullanıyorum:-)

Kendine ayırdığın vakitte ne yer, ne içersin?

Ooo, ne bulduysam yerim. Çay da hiç eksik olmaz..

Aktüel en sevdiğin mum hangisidir?

Aktüel en sevdiğim mum ne demek anlamadım ama mumları severim genel itibariyle. Karlı ev şeklindeki mumlar içimi sıcacık yapar nedense...

Yalnızken dışarıda vakit geçirir misin?

Neden geçirmeyeyim ki.. Bayılırım tek başıma dolaşmaya. Hele fotoğraf makinam ve kulağımda müziğim varsa. İnsanları izlemeyi severim ( Ama dinlememek için müzik açık olur hep zira siirleniyorum ben abuk subuk konuşmalara:-) , çevreme bakmayı, her zaman geçmediğim yollara sapmayı.

Tek başına sinemaya film izlemeye gider misin?

Bak bunu da anlamam hiç. Film izlemek zaten tek başına yapılan bir eylemdir. Sinemaya tek başıma giderim tabi. Hele salon da boşsa, oh, gel keyfim gel:-)

En sevdiğin online shop?

Pek fazla kullanmam ama Tchibo ve D&R ve Hepsi Burada'dan bir şeyler almışlığım var.

Eklemek istediğin bir şey var mı? Kendine ayırdığın vakitte daha ne yaparsın?

Sessizliği dinlemeyi, puzzle yapmayı, hayal kurmayı severim. Gün içinde kendimle başbaşa kaldığım vakit olmazsa hasta gibi hissederim. Bak, şu anda oğluşlar okula gitti, yürüyüşten dönmüş kahvaltımı sessiz evde huzurla yapmış çayımı içip bu soruları cevaplıyorum. Huzur ve mutluluk, daha ne olsun:-)

Mehtap ben de seni sobeliyorum canım:-)

Benim Blog Radyo İstasyonuna Döndü :-)

Bak tam on beş günlük radyo dj deneyimim de yok değil. On beş günden sonra sabahın beşinde kalkmak zor gelmeye başladıydı. Bir de mikrifon fobim varmış, dut yemiş bülbüle dönüyordum:-)

Neyse tıkla bakalım Paul Amca senin için ne söylüyormuş:-)