Yeni yılın ikinci ayı da bitti... Pek sevimli bir ay olmadı ne yazık ki... Marttan daha güzel şeyler bekliyorum...Bi zahmet...

Bir Gün Çift Kişilikli Olursam Eğer...

Hiç beni suçlamayın tamamıyla sizin yüzünüzden diyorum çocuklara.. Sonra annem yaşlandı da bıttırı da falan demeyin, yaptıklarınızın sorumluluğunu üstlenin..

Bir akşam eve doğru yürürken kurbağaya rastlamıştık örneğin.. Ağzımdan dökülenler şu şekildeydi:

-Metehan kaçmana gerek yok, o sadece bir kurbağa oğlum, Bilgehan gel buraya ellenmez o, rahat bırak!

Peki denizde nasılız?

-Bilgehan gel buraya, boğulacaksın açılma! Metehan ellerin yere değerken yüzme öğrenilmez yanıma gel, oğlum bir şey olmaz...

Yemek siparişi verirken:

İki çocuk menüsü isiyorum. Biri köfteli biri tavuklu. İçecekleri limonlu icetea ve şeftalili icetea..

Yerken..

-Metehan yutma onları, yavaş biraz.. Bilgehan etrafta bulduğun herşeyle ilgilenmeyi bırakıp yemeğini yer misin lütfen...

İşte böyle..

Haksız mıyım dediklerimde ?

Herkese günaydın, gülümseyen bir güne açılsın sabahınız...

Serbest Bırakmak

Metehan küçükken her gün kantine gidip ekmeğimizi alırdık. Sonra dönüşte karınca yuvalarının başında onlara ekmek bırakıp izler, su yoluna taş atar, macera yaşardık. Haliyle Bilgehan'la da aynısını yapmayı hayal ediyordum ama kapının dışına çıkmamızla birlikte o bir tarafta ben bir tarafta bir türlü aynı yola sapamayıp birbirimize söylenerek eve dönmekten öteye gidemedik. Sinir harbi olmuştu artık.

Bir gün nereden aklıma geldiyse bıraktım küçük beyi, o gitti ben izledim. Kafasına estiği gibi dolaştı dolaştı ve inanılmaz birşey oldu, sonraki günler benim peşimden geldi:-)

Aynı işlemi markette de yaptık bir gün. Alış veriş için değil sadece onun peşinden yürümek için gittik, orayı da istediği gibi dolaştıktan sonra rahat etti.

Kafasında ne vardı bilmiyorum ama kendince keşfettikten sonra artık birbirimize bağırmaktan kurtulduk:-)

Tabi bu her an yanıbaşımda olduğu anlamına gelmiyor. Onun için hep fosforlu yeşil, turuncu, parlak kırmızı kıyafetleri ve şapkası vardı ki hemen bulabileyim onu:-)



Eva Luna


İsabel Allende ismi pek tanıdık gelmişti kitabı alırken, sonradan farkına vardım oğluşların bir serilerinin yazarıydı ve ben o seriyi çok sevmiştim. (Bknz) Bunu da keyifle okudum.

Bu Sabah

Sabah Bilgiç Aynur Ablası ile ders çalışırken ütümü ve kitabımı bitirdim. Onlar okula birlikte gittiler, biz de Can'la sofra keyfi yaptık. Şu an en tembel halimdeyim. Birşey yapmama derek yok. ( Metos gerek yerine derek derdi, nasıl da yer ediyor çocukların sözleri bize:-) Biliyorum ayağa kalksam bir sürü şey çıkartabilirim ama hiç umrumda değil :-)

Yağmur yağıyor. Oh, nihayet. Uzun uzun yağabilir...

Ben de yeni kitabıma başlayıp keyif yapabilirim:-)


Vıdı Vıdı Vıdı Gulp:-)

Bugün öğlene kadar Bilgiç'in akıl oyunları yarışması vardı. Bir haftalık bir çalışma sonrasında otuz sekiz okul arasında on altıncı oldular:-) Bakalım bir sonrakinde neler olacak:-)

Eve döndüğümüzden beri bu koltuğa konuşlanmış vaziyetteyim. Arada mutfağa gidip tıkınacak birşeyler almak dışında birşey yapmadım. En son makarnaya reçel döküp yediğimi söylesem durumun vehameti anlaşılır mı bilmem.

Bu arada nihayet King's Speech'i seyrettim. Bir türlü rastlamamıştım ona, tam beklediğim gibi çok güzeldi:-)

Şu anda da siz yazı yazdığımı düşünebilirsiniz ama ben aslında artistik patinaj gala bölümünü izliyorum. Hey gidi hey, ben ilk defa renkli gördüğümüz zaman geldi aklıma, nasıl da mutlu olmuştuk. Tabi o zamanlar dans edenler benden büyüktü, şimdi çocuğum olacak yaştalar:-)

Sabah da tenis izlemiştim. Spor yapmış sayılır mıyım acep?

Omurgamda bir ağrı var. Tutuldum sandım ama anlamadım. Çok fazla değil ama rahatsız edici düzeyde.

Reçelli makarna mı? Dostum, benim yardıma ihtiyacım var....

Geriye Dönuk Bir Bakış

Bu sabah yazı yazasım yoktu, geçtiğimiz yıllarda yazdıklarıma baktım biraz. Arada yaparım öyle geçen yıl bugün ne moddaymışım diye...

2006 da seçmece yapmışım,

2007 de yollardaymışız ama iki gün sonra yazdığımı daha çok sevdim, biliyor musun?

2008 de Daisy elceğizimle yaptığım çantayı Johnny'ye vermiş, merdaneli falan

2009 da pek filozofik keşiflerde bulunmuşum

2010 da zafer benimmiş

2011 de eğitici durumdaymışım

2012 de doğumgünü çocuğuna bırakmışım sözü

2013 de sevdiklerimi sıralamışım (Yazı içinde yazı içinde yazı oldu bu ama bir resim seçip bakarsınız artık:-)

Bakın ne çok yazı buldum, koyu renkli kelimelere tıklayıp gezin biraz oralarda anacım:-)

Günaydın herkese, enerjik bir güne açılsın sabahınız. Hem unutmayın, bugün Yaşasın Cuma:-)



Bizim Evin Garip Muhabbetleri :-)

Can- Hazırlanın sizi yemeğe götüreceğim, birazdan geliyorum eve.

Handan- Aaa, çocuklar yemek yediler, ben de sana dolma ısıttım, salata yaptım.

Can- Ya dışarı götüreyim diyorum günlerdir, nasıl bir kadınsın, millet eşleri yemeğe götürmüyor diye söylenir...

Handan- Asıl sen nasıl bir adamsın , yemek hazırlıyorum azar işitiyorum, tı tı tı. Biliyorum ben, sen alıştın dışarda yemeğe, epeydir uzaklara gitmeyince boşluğa düştün tabi..

Can- Normal değilsin kesin..

Handan-Konuşma konuşma , dayak yiyip oturacaksın sonunda :-)

Can- Allah Allah ya :-)

Şimdi ben gidip şu sofraya ekmek falan koyayım, birazdan gelecek adamım :-)

Not:  Bu yazıdaki konuşmalar nazikleştirilerek yazılmıştır, birbirimize hitap şeklimiz okuyanları şoke etmesin sonra:-)
Not 2:Bu kesinlikle bir kavga değildir, en masum muhabbetimiz bu şekilde geçer bizim:-)

Ama Ama Ama ...


Böyle zararlı şeylerin fotoğrafını çekmemeliyim anacım, canım çekiyor sonra.

Şimdi bir kiraz kavurması olsaydı da yeseydik, ah ah ....

Sis Bastırınca İşi Nasıl Kırmıştım :-)

Sene 1997 sanırım. Hatta daha ilk günleri. Kadıköy'de oturup Bahçelievler'deki şubeye gitmekteyim. Her sabah Kadıköy, oradan Eminönü, oradan da milâttan önceden kalma bir otobüsle yirmi dakikalık yolu dolana dolana bir saatte iliklerime kadar donmuş bir şekilde kat edip şubeye ulaşıyorum.Dönüş başka bir heyecan. Şubenin kapısından bindiğim minibüsten Bakırköy tren istasyonunda indikten sonra trafiğe kapalı yoldan son hızla geçerek deniz otobüsüne yetişmeye çalışıyorum. Ama bazen yetişsem bile deniz otobüsü dolduğundan kapılar kapanmış oluyor, otobüse binip Eminonü'ne gitmem gerekiyor. Hem yolda beş saat geçirdiğimden hem de sürekli bir şeyleri yakalamaya çalıştığımdan sinirlerim iyice gerilmiş, eve geldiğimde yemek yiyip uyuyorum, o kadar. ( Allah'tan evli değildim o aralar, anneciğim yemeğimi hazırlamış beni bekliyor oluyor:-)

İşte öyle tükendiğim günlerin birinin sabahında Kadıköy'e bir indim, sis var. Vapurlar çalışmıyor. Dolayısıyla otobüsler felç. Bir iki saat kadar ha açıldı ha açılacak iskelede bekledikten sonra şöyle bir hesap yaptım kafamda, beş saatlik yol gidip yarım gün çalışmak had safhada saçmalık olacaktı. O zamanlar cep telefonu denilen şeyler yeni yeni çıkmış, henüz pek yok. Kadıköy şubesine gidip oradan aradım üstadı.
-Üstad, vapurlar hâlâ çalışmıyor, bu saatten sonra gelmeye çalışmamın bir anlamı olmayacak, ben eve dönüyorum.

Sonra evime dönüp kafayı vurduğum gibi horul horul uykuya daldım, bütün günü tembellikle geçirdim:-)

Üstad bana bir şey demedi. Ertesi sabah arkadaşlar bana onun esip gürlediğini, vapurlar ne zaman çalışmaya başladı diye araştırdığını, başımın dette olduğunu anlattılar. Evet vapurlar ben eve dönerken çalışmaya başlamışlardı, ama yalan söylediğim bir durum yoktu ortada.

Üstad geldi, müstehzi bir ifadeyle tatilimin nasıl geçtiğini sordu, ben de harika geçtiğini, bir güzel dinlendiğimi söyledim. Yok öyleydi yok böyleydi diye açıklama yapmaya girişmedim. Ne açıklayacağım o sormadan. Gülümseyerek işimize döndük:-)

Hayatta bazen insiyatifi ele almak gerek. Koş koş nereye kadar :-)

Günaydın :-)


Ne zamandır üzerinde goncası vardı, donacak diye düşünüyordum ama havalar bu kadar güzel olunca açmış nihayet:-)

O kadar sis var ki gözgözü görmüyor. Balkondaki çamaşırlar sanırım kurumak yerine ıslanıyorlar.

Ev dandini, kılımı kıpırdatasım yok. Bu günlerde sadece uyumak istiyorum.

Herşey gıcırdıyor. Yatağın bazasında ne varsa çıkartacağım bu gidişle. Koltuklarda ne yapacağım bilmiyorum. Sinir ediyor gıcırtılar beni.

Olimpiyat seyrediyorum. Kış olimpiyatı ama dün ilk defa kar yağarken gördüm. Kısa kollu kıyafetle kayak yarışına çıkmışlardı, o kadar vahimdi durum yani.

Milyonuncu defa iyi ki spor var diye düşünüyorum, tüylerimi ürperten konulardan uzaklaşıp dinlenme imkânı veriyor bana.

Bilgiç Akıl Oyunları yarışmasına hazırlanıyor, katılacak mı belli değil henüz ama sabah akşam rakam yerleştirip kutulara x ler koyuyoruz:-)

Uyumak istediğimi söylemiş miydim?

Gidip bir çay koyayım kendime.

Herkese günaydın, sislerin kaybolup herşeyin berrak bir şekilde önümüze serildiği bir güne açılsın sabahımız...

Bizim Evin Berbat Esprileri :-)

Evde ergenler var, sürekli bu espriler havada uçuşuyor... Hayır bir şey değil bize de bulaştırmaya başladılar.

"İpek yoluna ip ekmezsen seni dövüyorlarmış."

"Abi bana kuş lâzım Viyana'yı buldum. ( Kuşatacakmış, kuş atacakmış)"

"Dost acı söyler.
O zaman bana adana söylesene..."

Bir de bunun ingilizceleri var, malum hazırlık sınıfı:

"I'm pulling pain."

"Don't pull oil."

Iyk :-)

Birincisi Havaya


İlk defa cemre düştüğünde hava ısınsa artık değil de eyvah daha da mı ısınacak yoksa modundayım...

Not:  Şimdi saatli maarif takvimime baktım da yirmisinde cemre düşüyor diyor. Ben ajandama göre yazmıştım ama saatli maarife daha çok güveniyorum bu konuda, daha iki günümüz varmış bak hemen umutsuzluğa kapılmayalım...

Cicilerim:-)

Can'la hediye alıp vereceğiz diye uğraşmayız pek. Eğer hoşumuza giden birşey gördüysek, zaten özel bir gün olmasına gerek yoktur. Göremediysek de vay bana hediye almamış modlarına girmeyiz.

Zaten bana hediye beğendirmek zor olduğundan bu konuda çekilmez biriyim. O da her daim alış veriş yaptığından almadığı birşeyi bulmak imkânsız gibi:-)

Dün sabah Çin'den geldiğinde çantasından bu ciciler çıktı.

Tabi bu çay takımı şeysine bizim kızımız da yok kim bunlarla evcilik oynayacak demeyi ihmal etmedim. Sonra nereye koyacağım ben bunları aşamasına geçtim. Kutusu kendisinden güzel mi ne kısmına geldiğimde Can artık gülüyordu. (Alışık bu tepkilere, bakmayın öyle:-)  Neyse şu anda ne yapacağımı bilmediğimden duruyor bir köşede ama itiraf edeyim porseleni çok güzel. Belki reçellik falan diye koyarım sofraya. Süzgecine bayıldım en çok. Onu kullanabilirim bak. (Elin içine konuşlandırılmış süzgeç:-)


Bu da diğer hediyem. Yok buna gıkım çıkmadı. Gerçi pareo boyutlarında olduğundan nasıl kullanırım henüz bilmiyorum. Duvara mı assam diye düşünmüyor değilim.


İki kat koyunca renkler çok canlanıyor. Seyirlik tam:-)


Benim sevgililer günü hediyem mi neydi? Ee, erkeğin kalbine giden yol nereden geçiyordu:-)  Bizimkisi balığa bayılır. Bir saatte hazırlanan soframız pek romantik durmasa da bol kahkahalı bir sofraydı. Bak ayıp olmasın diye bir mum koymuşum şimdi, yirmi iki seneden sonra yeter bize bu kadar romantizm anacım:-) 



Sevgiyle Kalın



 Severim vapurun alt arka açığından seyretmeyi denizi, köpükleri, kuşları...


Küçük renkli ayrıntıları.


Severim artık yeter diyerek bir araya gelip dik duran insanları.


Her an elimin altında olan ama paha biçilmez varlıkları.


Severim işaretleri fark etmeyi


Renkleri, şekilleri

Dumanı tüten sıcak çayı


İçinde yaşam  büyüyen minik fincanı


Hayatı, canı, canlıyı, insanları


Severim kendimi kaybettiğim ya da bulduğum kitapları, yazıları..


Birşeyler üretmeyi, ortaya çıkartmayı


Sarılmayı, gülmeyi, hayata pozitif bakmayı.


Sevgililer günümüz kutlu olsun...

Sevdiklerimiz hep yanımızda dursun:-) 




Bir Günlük Uludağ Kaçamağı

Fotoğrafları nihayet yükleyebildim :)
 

Şu masada bir pikniğe ne dersiniz?


Ateş başında sohbete ya da ?


Tamam tamam ikisi birden de olabilir :)


Çocuklar da kardan melek yapsınlar, yerlerde yuvarlanarak :)




Bir uzanıp dinlenmeli :)


 Biraz da ekşın :)






Yeniden yollara düşmek zamanı...

Bu kış ortası bahar günlerini yaşarken, erikler çiçeklenmiş, mimozalar açmış, paltolar fazla gelmeye başlamışken, umarım seni yeniden görebiliriz sevgili kar ...

Aranıyor:-)

Yağmur yağdığında yolcularına başka zaman binmezsiniz gibilerinden tafra yapan taksi şöförlerine  "karnın tokken gelmezsin tabi" diye fırça çekecek lokanta sahipleri olsun istiyorum:-)

Açık Mektup:-)

Sevgili Coca Cola, lütfen lütfen lütfen, bırak şu şişelerin üzerine isim yazmayı artık, on saatte bir kola seçer oldum.

Tam bir azap halini almaya başladı:-)

Sıcak Çikolata..


Bana biraz tatlı geldi, şekerli vanilin yerine vanilya atacağım içine bir dahaki sefere.

Herkese günaydın , sıcak ve tatlı bir güne açılsın sabahınız:-)

Nedenini Sormayın:-)

Benim gibi ayda yılda zorla bir makyaj yapan kadının geçen hafta her sabah rujunu , göz farını sürmeden hastahaneye gitmediğini biliyor muydunuz:-)

Başlık Bulamadım Anacım:-)

Evde ve boştayım ama sanki birşeyler yapmam gerekiyormuş gibi hissediyorum:-) Eee, yatağımın çarşafını sermem gerekiyor acaba ondan mı:-)

Dayıcığım hastanede. Haftasonu bir şey yapılmaz diye pek istememiştik ama asıl hastalığı dışında şisen el ve ayakları yüzünden çok ızdırabı vardı, onunla ilgileniyorlar. Evde yapabileceğimizden daha iyi bakılıyor.

Aslında tam zamanında kaçtı, faşır fuşur dolaşıyorum şu anda. Burnum tıkalıyken nasıl akabiliyor, onu çözemedim henüz:-)

Bugün oğluşların küçüğünü tek başına büyüğünü bir arkadaşıyla sinemaya bırakıp ben hastaneye giderken, bebeklerim ne zaman büyüdüler diye düşündüm. Ne güzel bir annenin bunları yaşaması. Allah korusun çocuklarımızı..

Küçük ayrıntılarla uğraşıyorum, aklımı bunlara yönlendiriyorum. Minik şeyler işte. Yastık yüzü vermeyi unutma, emboli çorabı bul, çamaşırları yıka gibi sıradan, sıradan oldukları için de hayat alt üst olduğunda insanın tutunabileceği şeyler .

Olumsuz hiçbir duyguya ihtiyacım yok...

Hepinize iyi geceler. Rahat ve dinlendirici uykular...

Ve yorum yapıp geçmiş olsun diyen herkese teşekkürler. Kocamanından:-)

Kısaca Son Durumlar...

Kâh beklemekten bıkkınlık geçirip kâh kaba varlıklara sinirlenirken. Kâh hızlı giden işlere şaşırıp kâh iyi yürekli insanların davranışlarına gözlerim sulanırken. Kâh iki lokma atıştırıp yollara koyulup kâh kocaman sofralara kalabalıkla kurulurken. Bir hafta geride kaldı ve yarın hastahaneye yatış yapacak dayım. Biyopsi ne zaman yapılacak o kadarını bilemiyoruz. Her şey adım adım ilerliyor. Bende de bir tevekkül, bir sakinlik.





Ne MR mış anacım, çektir çektir bitmedi...