Konser Hatıraları: Bölüm 5

Iron Maiden 1998

Aksi gibi konserin olacağı gün Ankara'da bir şubedeydim. Ama bu da Iron Maiden. O sırada 4 aylık falan hamileydim. Hemen o güne doktor randevusu aldım. Sonra da doktor randevum var diye işten bir günlük izin aldım :D Gece konser sonrası ilk otobüsle Ankara'ya dönüp sabaha doğru işe gittim :D

Konser Hatıraları: Bölüm 4

Pearl Jam 1996

Yine iş çıkışı gittiğim bir gruptu. Bu sefer kıştı. Üzerimde kalın ceket, pantolon elimde çanta falan. Bir de uzaklarda bir yerde kapalı bir salondaydı. Kalabalıkta bir süre önlerde sıkıştıktan sonra konseri arkada yere yatarak dinlemiştim. Oysa Eddie'ye o kadar da yakındım ama :(

Dönüşte il dışından gelen bir grubun otobüsünde yer bulmuştuk da Beşiktaş'a kadar öyle geçmiştik. Hâlâ düşünürüm onlar olmasa biz nasıl dönecektik oralardan diye.

Konser Hatıraları: Bölüm 3

Rod Steward 1995 miydi neydi.

O sırada bankada müfettiş yardımcısıydım. Saçlarım toplu, takım elbiseler falan. Akşam iş çıkışı eve dönmeye zamanım olmadığı için yukarıdaki bir boş odada üzerimi değiştirip saçlarımı açmıştım. (Bir zamanlar saçımı uzatabiliyordum ne güzel :) Tam şubeden çıkarken müdürle karşılaştık. Önce tanımaz bakışlar ardından soru soran bakışlar derken "Handan Hanım siz misiniz?" sorusu . Ne gülmüştüm :D

Konser Hatıraları: Bölüm 2

Metallica 1993

Bluejean miydi neydi bir derginin verdiği bedava biletlerden birini kazandığımı öğrenince pek sevinmiştim. Ama saha içi değildi. Stat konserine de saha içi gidilirdi nitekim. Mevcut bir adet altın bileziğimi gidip satarak kendime konser bileti almıştım. Altın bilezik ne zaman istesen alınır, adamlar bir daha ne zaman gelirler bakalım? (Onu da sonra anlatacağım:)

Konser Hatıraları: Bölüm 1

Şöyle bir düşününce bayağı konser maceram olduğunu fark ettim. Bir yazı dizisi olur bundan dedim ve der demez de sıcağı sıcağına başladım :

Guns N Roses, 1993...

İlk stat konseriydi. Hepimiz heyecanla bekliyorduk. Biletimi almıştım almasına da babamdan izin almamıştım henüz. 1993'te 23 yaşında olmam babamdan izin almamı kolaylaştırmıyordu tabi. Nitekim bir sene önce bir arkadaşımda gece kalmama bile zar zor izin vermişti. Hatta " Baba, ben de artık 22 yaşındayım!" isyanımı sonraki yıllarda sık sık yüzüme vurup gülmüştü :D

Neyse, keyifli olduğu bir akşam yemeği sonrası, derin bir nefes alarak isteğimi söyledim. Gece statta konser varmış, arkadaşlarla toplu olarak bilet alıyormuşuz diye hiç ara vermeden konserin nasıl da gidilesi bir yer olduğunu anlatmaya çalışırken bir ara fark ettim ki babam "Evet" demiş bile, ben boşuna dil dökmeye devam ediyorum. Ne mutlu olmuştum.

Böylece izin alamazsam siyah çerçeveyle odamın duvarına asmayı düşündüğüm biletle stadın kapısında sabahın köründe kuyruğa girdik. Hatta benim o gün okulda dersim, derste de seminerim var, arada Any ile okula gidip sonradan yine kuyruğa döndük. Golak, Any ve ben akşama kadar orada bekledikten sonra akşam üzeri okuldan çıkan Kürşad da annemin doldurduğu iki kocaman poşetle bize katıldı. Hırkalar, sular, yiyecekler... En son poşeti ters yüz edince içinden düşen üç çift çorabı gördüğümüz an bütün kuyruktakilerin koptuğu andı :D (He canım, o benim işte, hâlâ unutmadınız di mi:)

Koser ilk olduğu için pek anlamamıştık ama gayet zevksiz bir konsermiş. Olsun, yine de çok özeldi :)

(Yarın Metallica:)

İznik









Tarih...


Macera...





Yeşil, mavi....

Ayrıca şirineler, dostlar, yeni tanışılanlar, sabahın altısında girilen sakin göl, dalından kopan erik, dut, toplanan semizotları, ayrılırken yanımıza verilen zeytinler...

İşte böyle bir karışımdı İznik kaçamağı :)

Anımsayabilirsin, Ama...

"Anılar üzerinde fikir yoran insan ister istemez dün-bugün-yarın üçlemesine takılıyor...

Her şey öylesine hızla değişiyor ki bu baş döndürücü ivme içinde değişmeyeni yakalayamayan kişi yaşadıkça mutsuzlaşır...

*

Geçen sabah gazeteleri gözden geçiriyordum, ikinci sayfalarda mankenlerin, modellerin, sözüm ona sosyete güzellerinin aşk dedikoduları ve çıplak fotoğrafları ilginç bir fasıl oluşturuyordu...

Bayağılığın bini bir paraydı...

Birden aklıma geldi:

- Bugün ayın kaçı?..

Duvardaki Saatli Maarif Takvimi’nin yaprağını kopardım, sayfanın arkasında Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Bir Saadet” başlıklı şiirini okumaya başladım:

“Ne bir kelime konuştuk,

Ne işaret çektik birbirimize,

Fakat gerçektir seviştiğimiz

Vapur kalkıncaya dek,

Göz göze gelmekle sade.

Bir saadet gibi hatırlıyorum,

Yasemin kokusu ondan,

Teneffüsü benden,

Bir yaz akşamı,

Kandilli iskelesinde!”

*

Gazetelerin ikinci sayfalarını dolduran aşk dedikodularıyla Cahit Sıtkı’nın aşkı birbirinden ne kadar uzakta iki dünyayı vurguluyordu...

Ve bugünkü vapur iskelelerinde de benzeri aşklar yaşanıyor muydu?..

*

Akbaba’cı şair Yusuf Ziya Ortaç 19’uncu yüzyılın sonunda doğmuştu, nüktedan bir adamdı, espri yapmadan duramazdı...

Bir gün kadın-erkek ilişkileri üzerinde konuşulurken sormuştum:

- Yusuf Ziya Bey, bugünkü gençler ilişkileri konusunda daha özgür, değil mi?.. Sizin zamanınızda durum nasıldı?..

Lafa ‘Ah İlhancığım’ diye başlayarak espriyi patlatmıştı:

“- Biz fotoğraflardan metres tutardık...”

*

Ancak Cahit Sıtkı’nın güzelim şiirindeki aşkın günümüzde de yaşandığına inanıyorum...

Neden?..

Çünkü Türkiye çeşitli zaman katmanlarının iç içe geçtiği bir coğrafya...

Toplumun kimi kesiminde aşk artık tarih sayılırken kimi yerde de kadın-erkek ilişkileri törelerin yasaklarında boğuluyor; özlemlerle, tutkularla örtüşüyor...

*

Peki, anılarla zenginleşen geçmişimizin yarına hazırladığı dünyanın encamı nasıl olacak?..

Soruya yanıt vermek için benim anılarımda büyük yer tutan Nadir Nadi’ye başvurayım...

19’uncu yüzyılın ortasında ünlü Fransız sosyalisti Louis Blanc olağanüstü bir iyimserlik içindeymiş...

Dermiş ki:

“- Yarın dünya cennete kavuşacak...”

1848, 1870, 1914, 1918 derken daha yakın zamanlara dek büyük devrimler, savaşlar, çalkantılar içinde yaşayanlar:

“- Yarın” diyorlarmış “öyle bir barış güneşi doğacak ki ışıklarıyla ruhumuz kamaşacak...” (Sokakta Gürültü Var, Çağdaş Yayınları)

Nadir Nadi soruyor:

“- Hiçbir zaman ‘bugün’ olmayan bu ‘yarın’a doğru çılgıncasına yuvarlanırken, gerçek kaderimizin manasını hâlâ anlayamayacak mıyız?..”

*

21’inci yüzyıla girdik, dünya bir türlü cennete dönüşemedi, barış bir hayal...

Anılar bu kapsamda bize ne öğretebilir?..

Hem anı Cahit Sıtkı Tarancı’nın vapur iskelesinde “teneffüs ettiği” yasemin kokusu gibidir; anımsayabilirsiniz; ama, soluyamazsınız..."


İlhan SELÇUK
22 Aralık 2008 - Cumhuriyet

(Huzur içinde yat...)

Koş, Durma...

*Okul pikniği
*Karne
*Folklor gösterisi
*Taşınan arkadaşa güle güle pikniği.
*İznik'e haftasonu kaçamağı.
*Bol çamaşır, ütü.

Yorgunum yorgun. Bugün burnumu bile dışarı çıkartmak istemiyorum. Gerçi ot yolmam gerek ama, o bizim bahçede olacağı için dışarısı sayılmaz.

Seni çok özledim babacığım...

Gamzeee :D

Biz senin yerine de pastayı yedik, mangalımızı yaptık, kulaklarını da çınlattık :D

İyi ki doğdun balım :)

Balıkçı Partimizden :D



Bütün hazırlıklarımızı tamamlayıp heyecanla arkadaşlarımızı bekledik.





Önce güzelce karnımızı doyurduk.







Sonra şapkalarımızı , teknelerimizi , oltalarımızı yaptık...



Sonunda denize açılıp balıklarımızı tuttuk.



Bütün herşey bu gülümseyiş içindi işte :)

İyi ki doğdun Bilgehan oğlum..

Sıra Geldi


Bu kayıktan 13 tane daha yapmaya :D

Şapkalarla oltaları gelen çocuklarla birlikte yapmayı düşünüyorum.

Tutulacak balıkların arkasına sorular yazılacak. Balık ağı ile süsleme yapılacak.

Kırtasiyeye gidilecek.

Tırınım tırınım :D

Oradan Buradan

Bahçeler çeltik tarlası görünümünde. Fideler ne oldu bilmiyorum. Ama balkonda yağmur yağarken çay keyfi yapmak harika. Ya da açık pencereden gelen yağmur kokusu ve sesi.

Haftasonu doğumgünü partimiz var ama henüz tam havaya girebilmiş değilim. Sürekli uykum var. Kıvrıksam uyusam modundayım. Beyefendi kayık istiyor. Nasıl yapacağımı henüz bulamadım. Oyy..

Bilgehan'ın ödevleri hiç bitmeyecek mi azizim? Hayat Bilgisi ödevi yapmaktan o da bıktı ben de bıktım. Okul tatil olacak neredeyse, herkes girdi bile tatil havasına, bir benim küçük oğluşum çalışıyor :)

Ben yine hala oldum :D Kuzenim Akif'le Sevgi'nin bir bebişleri daha oldu. Analı babalı büyüsün,sağlıklı, mutlu, huzurlu, çevresindekilere güzellikler veren bir insan olsun :) Bilinç altıma girmiş herhalde dün gece rüyamda bebeklerle uğraşıyordum. Rüyamdaki bebekler pek tatlı ve uslu oluyorlar gerçi, yemesler :D

İşte böyle...

Herkese günaydın.

Keyifli bir güne açılsın sabahımız...

~

Tamam kendime acıma sürem bitti. Zaten biraz daha sürerse ev kendine acımaya başlayacak. Onun için seke seke çaydan geçer misali odalar arası dolaşarak evin tipini düzeltmem gerekiyor. Hele bir çocuk odası var ki... Neyse oraya girmek için biraz daha iyileşmeyi bekleyeyim, sedyeyle çıkabilirim o odadan :)

Herkese günaydın.

Sağlıklı bir güne açılsın sabahımız...


Ya akşama kadar yaptığım ütüden ya da geceyarısına kadar dans etmekten iki gündür sürahi hanım gibiyim, yürüyemiyorum. Kesin ütüdendir diyorum :D


Bir şey yapmadan durmak güzel güzel de, birşey yapamamak hiç hoş değil.


Neyse, ben biraz kendime acımaya gittim.


Dönücem....

Metehan Oğluşumun


İlk balosu.


Aldığı ilk çiçek.

(Öğretmeni SBS denemelerinde sürekli okul birincisi olan oğluşuma bir sürpriz yaparak ona baloda çiçek hediye etti :)



İlk şiiri.

(Çabucak ezberlemesine rağmen bu seneye kadar hiç şiir okutamamıştık, dün gece öğretmeni için okudu:)



İlk dansı...